Enternasyonalist dayanışmanın ve Kıbrıslıtürk-Kıbrıslırum emekçilerin sınıfsal mücadelesinin ilkelerine her zaman bağlı olarak, Dünya Sendikalar Federasyonu (DSF) tarafından bugün 3 Ekim’de dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilmekte olan eylemlere katılan emekçilerle sesimizi birleştiriyoruz.
Bu yıl DSF üyesi sendikaların küresel eylemi göçmenler ve mültecilerle dayanışmanın ifade edilmesine adanmıştır ve bugünkü etkinliğimizi bu çerçevede gerçekleştiriyoruz.
Bu vesileyle, yurdumuzda bulunan göçmenlere ve mültecilere kardeşçe selamlarımızı gönderirken, sınıf sendikacılığı hareketi olarak onurlu bir yaşam ve çalışma hakları için mücadeleye devam edeceğimize onları temin ediyoruz.
Dönemimize emperyalizmin acımasız saldırganlığı ve kapitalizmin derin krizi damgasını vurmaktadır. ABD ve müttefikleri devletlerin egemenliği ve insan hakları aleyhine kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını dayatmayı arzulamaktadırlar.
Bölgemizde, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Libya’da yıllardır süren savaşlar halklarda tarif edilemez acılara yol açmakta, ardında on binlerce kurban, yüz binlerce yetim çocuk, dev maddi yıkımlar bırakmaktadır.
Savaşlar ve yıkımlar, yoksulluk ve sefalet milyonlarca insanı yaşamlarını korumak, kendileri ve çocukları için daha iyi bir yaşam aramak için ister mülteci ister göçmen olarak ülkelerinden ayrılmaya mecbur kılan nedenlerdir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2016 verilerine göre dünya çapında çoğunluğunu kadın ve çocukların teşkil ettiği 65,5 milyon insan yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Bu insanların çoğu savaşlardan, yoksulluk ve sefaletten kaçış çabalarında insan tüccarlarının çürük gemilerine yığılmakta ve dev bir mezarlığa dönüşen Akdeniz’de boğularak yaşamlarını yitirmektedirler.
Aynı esnada, Avrupa ülkelerine ulaşarak savaşın vahşetinden kurtulmayı başaran on binlerce mülteci yaşadıkları acıları ve eziyetleri görmezden gelen ve Avrupa’yı bir kaleye çevirmeye çalışan Avrupa Birliği’nin ve sığındıkları ülkelerin hükümetlerinin sert ve açmaz göçmen politikasıyla karşı karşıya bulunuyorlar.
Akdeniz’de boğularak yaşamlarını yitirenler için bir yandan timsah gözyaşları döken Avrupa Birliği, diğer yandan mülteci-göçmen meselesine sonuç alıcı yanıtlar vermeyen önlemleri sadece öne çıkarmakla kalmayıp, bürokratik ve diğer prosedürlerin labirentinde kaybolan pek çok mülteci için çıkmaz bir durum yaratmaktadır.
Sınıf sendikacılığı hareketi olarak mülteciler ve göçmenlerle dayanışmamızı dile getiriyoruz; insan haklarına ve onuruna saygı ve dayanışma temelindeki politikaların yaşama geçirilmesini talep ediyoruz. Bu insanların karşı karşıya oldukları çok yönlü ve zor meselelerin çözümüne derhal yanıt verecek ve kendilerini ucuz iş gücü olarak kullanmayı arzulayan işverenler tarafından sömürülmelerine sonuç alıcı bir biçimde karşı koyacak politikaların yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.
Sermayeye çalışanların aleyhine sömürüyü yoğunlaştırma olanağını veren ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı, emekçileri bölen milliyetçiliğe karşı mücadele ediyoruz.
Mülteciliğe ve göçmenliğe yol açan nedenlere karşı Avrupa Birliği’nden kararlı bir biçimde harekete geçmesini talep ediyoruz. Çok uluslu devlerin çıkarlarına boyun eğmenin ve sömürünün sonucu olarak yaygınlaşan yoksulluk ve sosyal eşitsizliğe karşı koyması yönünde Avrupa Birliği’nden kararlı bir biçimde harekete geçmesini talep ediyoruz. Bu, çok uluslu şirketlerin denetim dışı faaliyetlerinin sınırlanması ve kalkınmakta olan ülkelerin desteklenmesiyle başarılabilir.
Avrupa Birliği’nin mülteciler ve göçmenler karşısında yükümlülüklerini üstlenmesini ve buna paralel olarak Dublin Tüzüklerini, duvarları ve tel örgüleri, faaliyetleriyle daha büyük trajedilere yol açan Frontex’i ve diğer baskı mekanizmalarını yeniden gözden geçirmesini talep ediyoruz.
Mültecilerin ve göçmenlerin misafir edileceği insan onuruna yakışan yerlerin yaratılması için alınması gereken önlemleri, eğitim ve sağlık alanlarında erişim olanaklarını, büyük sayıda mülteci ve göçmenlerin kaldıkları ülkelere destek sunulmasını, ailelerin yeniden birleşmesinin desteklenmesini, onların yerleştirilmeleri, insani nedenlerle giriş vizeleri gibi alternatif hukuki çözümlerin sunulmasını içeren bir Avrupa göçmen politikası talep ediyoruz.
Aynı zamanda milyonlarca insanın yaşam hakkının Avrupa açısından bir tehdit gibi sunulmasının artık örgütlü faşist yapılar tarafından dile getirilen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı olgularına hizmet ettiğinin altını çiziyoruz.
Savaşı ve yıkımı yaşamış olan yurdumuz da emperyalist planların bir kurbanıdır. Kıbrıs sınıf sendikacılığı hareketinin taksimle ve statükonun devamıyla uzlaşması asla söz konusu değildir.
BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin, tek egemenliğin, tek vatandaşlığın olacağı iki toplumlu, iki bölgeli federasyon çözümü değişmeyen hedeftir.
Müzakere sürecinin bir kez daha Kıbrıs sorununun çözümüne değil, tam aksine tehlikeli çıkmazlara götürülmesini görmekten duyduğumuz hayal kırıklığını dile getiriyoruz. Ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirecek ve Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk, Ermeni, Maronit ve Latin bütün Kıbrıslılar için barış ve refah perspektiflerini yaratacak karşılıklı olarak kabul edilecek bir anlaşma hedefiyle müzakere sürecinin kesildiği yerden derhal yeniden başlaması gerektiği görüşündeyiz.