Kadına yönelik şiddet bir tabu olarak görüldüğü uzun yıllar boyunca göz ardı edilip belgelenmemiştir. Konuya toplumsal duyarlılık ise son 20 yıldır tüm dünyada açık bir insan hakları ihlali ve devlet sorunu olarak ele alınmaya başlanmıştır. Ancak, kadına yönelik şiddetin günümüzdeki anlamda bir sorun olarak ele alınması, önlenmeye çalışılması, mağdurun korunması, failin cezalandırılması çalışmaları Dünya’da 1970’lerden sonra gündeme gelmiştir. 1990’lardan sonra da uluslararası belgelerde kapsamlı olarak düzenlenmeye başlanmıştır. Konu ile ilgili koruyucu ve önleyici yasalar çıkarılmakta uluslararası sözleşmeler yapılmakta, insan haklarının evrensel bir değer olarak tanınıp geliştirilmesi ile dünyada olduğu gibi ülkemizde, aile de ve toplumda kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması çalışmaları ağır aksak sürmektedir.
25 Kasımların “Kadına Yönelik Şiddetin” ortadan kaldırılması için uluslararası Mücadele Günü olarak kabul temelinde trajik bir olay yer alıyor. 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş “Mirabel Kardeşler” tecavüz edilerek öldürülmüş, ancak bu bir trafik kazası gibi gösterilmiştir. Mirabel Kardeşlerin ölümü kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de sonuncusu olmuştur. Yüzyıllardır kadına uygulanan fiziksel, psikolojik, cinsel sosyal ekonomik şiddet tüm acımasızlığı ile devam etmektedir. Şiddete uğrayanların, kendine öz güvenini, girişimcilik ruhunu ve değerlerini yitirdiği görülmekte, devlet eli ile evde ve kamusal alanda kadınlar polis, yargı, sosyal ve ekonomik yaşamda yalnız bırakılmaktadırlar. Kadınlar ailede, sokakta ve kamusal yaşamda uğradıkları şiddete karşı korunmuyor, hukuki destek alamıyor kısaca yaşamdan koparılıyor. En temel insan hakkı olan kadına ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi günümüz ve geleceğimiz açısından da çok önemlidir.
“Kadına Yönelik Şiddet” toplumlar tarihi boyunca hiç eksik olmadı. Avrupa’daki cadı avları ve savaşlar sürerken kitlesel olarak kadınlara tecavüz edilmesi gibi dönemler olup, kadına yönelik şiddetin en çok arttığı dönemler olmuştur. Kapitalist sömürünün, sosyal adaletsizliğin, güvencesizliğin, hak gasplarının, dini dayatmaların ve faşizmin koşullarının sürdüğü ortamda kadına yönelik şiddet de alabildiğine artmıştır.
Bizler biliyoruz ki, kadına şiddetin gerisinde ataerkil kültür ve politikalar, güç ve iktidar ilişkileri ile iç içe bulunmaktadır. Cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddet toplumdaki sosyal eşitsizliklerden, sınıf sömürüsünden, milliyetçilikten, ırkçılıktan, yabancı düşmanlığından, homofobiden, militarizmden, dinden beslenir ve onları besler.
Devletin, kamusal alanda, özel sektörde, gece kulüplerinde, ev işlerinde, bakıcı konumunda, part time çalışan kadınların uğradığı sömürü ve şiddeti, artış gösteren kadın cinayetlerini daha ne kadar görmezden geleceğini buradan sormak istiyoruz. Şiddetin sadece caydırıcı cezalarla ve yasalarla önlenemeyeceğinin farkındayız. Bu anlamda insan odaklı, hak odaklı bir eğitim anlayışının eğitim programlarına ve hayatın içerisinde yerleştirilmesi adına çalışma yapmaya hazırız.
Emekçilerin ve halkların yaşadıkları topraklardan sürüldükleri, derelerin, deniz kıyılarının, tarım arazilerinin kar amacı ile parsellendiği günümüzde kürtajı bile tartışamayan, sığınma evlerini, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’ni hayata geçiremeyen, gece kulüplerini kapatamayan muhalefet ve iktidar milletvekillerine ve özellikle 9 kadın milletvekilimize buradan bir kez daha sorumluluklarını hatırlatırız.
KTÖS ve KTOEÖS olarak eğitim sistemi içerisindeki her türlü “şiddete karşı” projede yer almaya hazır olduğumuzu eşit, özgür, laik ve demokratik bir ülkede barış ve huzur içinde yaşam hakkımızı savunarak mücadele edeceğimizi tüm kamuoyuna duyururuz.
KTÖS KTOEÖS