Son günlerde Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası haklarının kazanıldığı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmaları gerçeği temelinde uluslararası alana açılımı ile ilgili ortaya konan görüşlere bilgisizce ve temelsizce yanıtlar gelmektedir.
Bilindiği üzere Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarında Kıbrıslı Türkler “toplum” olarak tanımlanmışlar ve “Kıbrıs Elen toplumu” ile siyasi eşit olup, devlet üzerindeki egemenliği ortak paylaşmışlardır. Bugün içinde bulunulan durumda Kıbrıs Türk toplumu Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk liderliğinin izlediği ayrılıkçı politikalarla uluslararası hukukun dışına çıkarılarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklarını kullanmaktan mağdur edilmektedirler. Dünya’da uluslararası hukuk alanında kazanılmış haklarını kullanmayarak, kabul edilemez ayrılıkçı taleplerde bulunup, kendi kendine ambargo uygulatan başka bir toplum olduğu görülmemektedir. Kıbrıs Türk toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmaları temelinde kendine verilen tüm toplumsal hakları talep ettiği takdirde uluslararası hukuk içine gireceği gibi adada Birleşmiş Milletler’in iyi niyet misyonu çerçevesinde devam eden görüşme sürecinde de sonuç alacaktır. Salgın döneminde ortaya konan Kıbrıs Türk toplumunun Dünya Sağlık Örgütü’ne üyeliği konusu da bu şekilde değerlendirilmelidir.
Garantör ülke Türkiye’nin de onay verdiği 4 Mart 1964, 186 sayılı Birleşmiş Milletler kararı ile Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarında oturan Kıbrıslı Rumların kuzeydeki hükümeti değil sadece toplumun lideri olan kuzeydeki cumhurbaşkanını muhatap almalarının temel nedeni de uluslararası antlaşmalardır. Doğru olan, Kıbrıs Türk toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmaları temelinde tüm toplumsal haklarını talep etmektir.
Saygılarımla,
Şener Elcil
KTÖS Genel Sekreteri